26 Kasım 2007 Pazartesi

26 Kasım Öğretmenler Günü

Günümüzü köydeki çocuklarımızla sade bir şekilde kutladık. Aynı programı yapıyor da olsak gün, 24 Kasım değildi ve olması gerektiği gibi geçmedi sanki. Bizim köy çocuklarının evde ne buldularsa hediye olarak getirmiş olmalarına üzülsek mi sevinsek mi bilemedik. En çok yapma çicek taneleri aldık. Küçük tokalar (muhtemelen kızların kendi tokaları), biblolar, yazmalar, el örgüsü çoraplar... Hepsi de kendi halinde ama bizim için değerli olan hediyelerdi. Onların içine defter yaprağından şekilsizce yırtılmış kağıtlara yazılan ufak mektupları da unutmamak lazım.

Köy çocuklarını tanımak başka.

24 Kasım 2007 Cumartesi

Bahtsız

Eskiden beri özel günler benim için pek güzel geçmemiştir.

Liseden başlayalım: lisede hani herkesin güzel bir mezuniyet balosu olur ya, bizimki birlik olamadığımızdan mı, arkadaşlarımın pek öyle şeyleri bilmemesinden midir nedir, gerçekleşemedi. Yıllığımız da zaten katılanların az olmasından dolayı adi kağıttan yapılmıştı.

Lise sonda Final dershanesine gidiyordum. Final dershanesi ÖSS’de Türkiye ilk 1000ine girenlere ödül töreni düzenliyor ve her bir öğrenciye adının yazılı olduğu bir plaketle bir büyük cumhuriyet altını hediye ediyordu. Ben de o yıl YDS’de ilk bine girdim. Ödül törenine annemlerle hazırlanıp gittik ama tören ne önceki yıllardaki gibi görkemli ne de eğlenceliydi. Üstelik bizlere bırakın altını, üzerinde ismimiz yazan bir plaket bile vermediler. ‘Başarılarınızın devamını dileriz..’ yazan birer küçük metal tabaka tutuşturdular elimize.

Sonra üniversiteye gittim. Üniversitede hiçbir doğum günüm normal günlere denk gelmedi. Ya dini bayram ya da kötü hava şartları yüzünden arkadaşlarımla şöyle gönlümce kutlayamadım doğum günümü.

Mezun olurken... Yıllığı bu sefer kurtardık ama Dedeman’da gerçekleşecek mezuniyet balomuz, birbiriyle zıtlaşan iki grup ve onların birbirine attığı iftiralar yüzünden son anda iptal oldu ve zoraki çabalarla TCDD’nin bir tesisinde masaların yarısı halka açık olarak yapıldı. Şıkır şıkır giyinmiş olan bizler, tanımadığımız göbekli teyzelerin, amcaların tempolu alkışları arasında piste çıkıp çıkıp oynadık.

Her yıl yapılan isim anonslu diploma teslim töreni bizim sene yapılmadı. Onun yerine biz eğitim fakültesini üniversitenin stadında toplayıp provası bile yapılmamış bir kep töreniyle mezun ettiler. (Öğretmenlik yemini edebildik neyse ki.) Üniversitemiz bizden sonraki mezunlara İnönü stadında haber bültenlerine bile konu olan anlı şanlı, konserli bir kep töreni yaptı. Biz de üzülerek seyrettik.

Ve öğretmen olunca… Başladığımdan beri hiçbir özel gün hafta içine denk düşmedi. Hafta sonu olunca da büyüsünü yitirdi. Tıpkı bu Öğretmenler Günü gibi:

İlçede yapılan kutlamalara katıldım. Önce çelenk törenine, ardından kutlamaya. Stajını tamamlamış öğretmenler her yıl öğretmenler gününde yemin ederler. Bu öğretmenler gününde de biz yemin edeceğiz derken milli eğitim müdürlüğü sayımızın çok olmasından ötürü içimizden yalnızca on beşini seçip törende yemin ettirdi. O on beş kişinin arasında ben yoktum. Onları buruk buruk alkışladım.

24 Kasım’ı, 26 Kasım Pazartesi günü köyde, öğrencilerimizle kutlayacağız. Benim ilk gerçek öğretmenler günüm olacak, ama bakalım nasıl olacak?

22 Kasım 2007 Perşembe

Meslek lisesinin hizmetlisi İngilizce'ye meraklı. İyi niyetli, yardımsever de bir insan. Bana İngilizce'yi öğrenmeye çalıştığı kitabı gösterdi, ben de ona "Çalışırken takıldığın yerler olursa gelip sorabilirsin." dedim. Çok mutlu oldu. İkinci tenefüs kitapla yanıma geldi. Bir sayfasını açtı ve "Şu kısım İngilizce, şurada da Türkçesi var, değil mi?" diye sordu. "Evet." dedim. Teşekkür edip gitti. Şaşkın şaşkın arkasından baktım, gülümsedim.

İtiraf Ediyorum

Yetişkinlerle çalışmak çocuklarla çalışmaktan daha eğlenceli! Bi' kere, espri yapabiliyorsunuz. Sonra sürekli "sessiz olalım" uyarısı yapmak zorunda kalmıyorsunuz. Bir konuyu çabucak bitirip onu kullanıma geçirebiliyorsunuz. Öğrencileriniz, sizin izlediklerinizi izleyip, sizin dinlediklerinizi dinliyorlar; onlarla hayattan konuşabiliyorsunuz...

En çok 4. sınıflarla çalışmaktan şikayetçiyim. En mutlu olduklarımsa lise 2'ler.

20 Kasım 2007 Salı

Çocuk Mu, Büyük Mü Anlamadım.

Apartman görevlimiz beni sabah işe giderken gördüğünde 'siz' diye hitap ediyor. Kot, sweatshirt gibi serbest giysilerle gördüğünde 'sen' diyor.

18 Kasım 2007 Pazar

Yaşasın, bitti!

306 kağıt. Tanesi 2 dakikadan 612 dakika. 612 bölü 60 eşittir 10 saat 12 dakika. Günde 2 saatten hesaplasak 5 günde biter. Her gün 2 saat okunmayacağını düşün, işte 7-8 gün de sen ona. Hımmm...

gibi hiçbir işe yaramayan hesaplarımı yaptıktan sonra daldım yazılılara. Meslek lisesinin sınıfları kalabalık olduğu için bu dönem çok kağıt okuyorum. Sıkıcı bir iş. Aynı şeyleri dön dön oku. Üniversitede çeviri hocamız, 'Sizin sınavlarınız yerine kitap okusam kaç cilt bitirirdim acaba?' derdi. O da sıkılıyormuş demek ki. Yazılıları okurken yüzü hep gözümün önüne geldi.

Okuması değil de, yazılı yapması ve sonuçlarını sınıfta söylemesi güzel.

Yazılı yaparken en çok son 5 dakika demesini seviyorum. 'Hiiii!', diye topluca bir ses geliyor sınıftan. Gülüyorum.

Sonuçları söylerken de hepsi melül melül yüzüme bakıyor. O da komik geliyor bana.

Onlar da benim yazılı okurkenki perişan halimi görseler gülerler galiba.

Birinci yazılıları bi' gayret bitirdim, mutluyum.

10 Kasım 2007 Cumartesi

İlk 10 Kasım'ım

Sabah, günün ciddiyetine uygun şıklıkta giyinmiş vaziyette toplanıp okulumuza vardık. Bir masa hazırladık. Atatürk'ün çerçeveli, güzel bir fotoğrafını üzerine koyduk; etrafına çiçekler serpiştirdik. Anma törenimizde oratoryodan Atatürk'ün sevdiği şarkılara kadar her şey vardı. Güzel bir program olması için elimizden geleni yaptık. Gene halktan katılım olmadı. Üzüldüm.

Yine de törenlere, bayramlara iyi hazırlandığımız için gurur duyuyorum.