Bütün hazırlıklar tamamlandı, son prova alındı. Yine de 23 Nisan ve 24 Nisan resmi tatil olduğundan son güne kadar Milli Eğitim'den onay gelmedi. Bizimse asıl amacımız 23 Nisan'da ilk oyunu oynamaktı. Bu yüzden oyun gününde oynanmayacak diye üzüldük. Salı günü yönetmenimizin Milli Eğitim Müdürlüğü'ne gidiş gelişlerinin de etkisiyle oyunu sahnelememiz için izin geldi. Alelacele davetiye hazırladık. Koştur koştur ilçenin idarecilerine dağıttık ve okullara öğrenci göndermeleri için telefon ettik.
Merkezdekiler meydandaki törenlerine, biz köydekiler okuldaki törenlerine katıldıktan sonra yani oyunun başlamasından birkaç saat önce salonda toplandık. Sahneyi hazırladık, kostümlerimizi giydik, makyajımızı yaptık. Kulis heyecanı başka bir şeymiş. Son 10 dakika. Kalpler güm güm atıyor. Arada çaktımadan salon dolmuş mu diye bakılıyor. Dolmuş. Ayakta kalanlar olmuş. Seviniyoruz. Son beş dakika. Eyvah, ses sisteminde sorun çıktı. "Arkadaşlar, efektler düzgün çalışmayabilir. Bi' şekilde kurtarın." Buruk bir aaaaaaaaa sesi. Son iki dakika. "Arkadaşlar, sorunu hallettik gibi. Yine de taklırsa kendiniz bir çözüm bulun." Tamam, elimizden geleni yapacağız. Konuşmacı sahneye çıktı. Oyun yarı interaktif, yani çocukların da katılacağı yerler var. En çok da oyunun başında. Provalarda 'ya katılmazlarsa' diye endişeleniyorduk. Kapı arkasından sesleri duyduk; Katılıyorlar. Alkıştan sonra biz gireceğiz sahneye. Kulis kapısında sıra olmuş bekliyoruz. Alkış koptu, koşa koşa sahneye girdik. Ve o andan itibaren sanki hala prova yapıyormuş gibi, karşımızda seyirci yokmuş gibi oynamaya başladık. Ne bir replik unuttuk, ne bir yerde takıldık. Müzikler kimi yerde gitse de bizi yarı yolda bırakmadı.
İkinci hatırladığım oyunun bittiğiydi. Seyircimize selam verdik. Alkışlandık, kulise girdik. Tebrik etmeye kulise gelenler oldu. Gururlandık. Çocuklar bizimle fotoğraf çektirmek istedi, daha da gururlandık. Ertesi gün sokakta yürürken bizi tanıyabilenler arkamızdan oyundaki ismimizi çağırdılar. Meşhur olmuşuz :)
Merkezdekiler meydandaki törenlerine, biz köydekiler okuldaki törenlerine katıldıktan sonra yani oyunun başlamasından birkaç saat önce salonda toplandık. Sahneyi hazırladık, kostümlerimizi giydik, makyajımızı yaptık. Kulis heyecanı başka bir şeymiş. Son 10 dakika. Kalpler güm güm atıyor. Arada çaktımadan salon dolmuş mu diye bakılıyor. Dolmuş. Ayakta kalanlar olmuş. Seviniyoruz. Son beş dakika. Eyvah, ses sisteminde sorun çıktı. "Arkadaşlar, efektler düzgün çalışmayabilir. Bi' şekilde kurtarın." Buruk bir aaaaaaaaa sesi. Son iki dakika. "Arkadaşlar, sorunu hallettik gibi. Yine de taklırsa kendiniz bir çözüm bulun." Tamam, elimizden geleni yapacağız. Konuşmacı sahneye çıktı. Oyun yarı interaktif, yani çocukların da katılacağı yerler var. En çok da oyunun başında. Provalarda 'ya katılmazlarsa' diye endişeleniyorduk. Kapı arkasından sesleri duyduk; Katılıyorlar. Alkıştan sonra biz gireceğiz sahneye. Kulis kapısında sıra olmuş bekliyoruz. Alkış koptu, koşa koşa sahneye girdik. Ve o andan itibaren sanki hala prova yapıyormuş gibi, karşımızda seyirci yokmuş gibi oynamaya başladık. Ne bir replik unuttuk, ne bir yerde takıldık. Müzikler kimi yerde gitse de bizi yarı yolda bırakmadı.
İkinci hatırladığım oyunun bittiğiydi. Seyircimize selam verdik. Alkışlandık, kulise girdik. Tebrik etmeye kulise gelenler oldu. Gururlandık. Çocuklar bizimle fotoğraf çektirmek istedi, daha da gururlandık. Ertesi gün sokakta yürürken bizi tanıyabilenler arkamızdan oyundaki ismimizi çağırdılar. Meşhur olmuşuz :)