30 Haziran 2007 Cumartesi

KPSS

Bilgi: Her yıl Temmuz ayında yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı öğretmenler için iki oturumdan oluşur. Birinci oturum Genel Kültür-Genel Yetenek sorularını barındırır. Bu sorular Türkçe, Matematik, Tarih, Coğrafya ve Anayasa sorularıdır. İkinci oturum ise Eğitim Bilimleri sorularını içerir.

KPSS bugün yapılıyor. Devlet okullarında çalışmak isteyen binlerce öğretmen bütün yıl heyecanla bu sınavı bekledi. Kimisi dershaneye gitti, sayısız test çözdü, ansiklopedi kalınlığında kitaplar bitirdi; kimisi de geçen seneki ben gibi son haftada kitaplara şöyle bir baktı geçti, çok da umursamadı.

Hazır zamanı gelmişken ben de KPSS hakkındaki görüşlerimi belirtmek istiyorum:

Pek çok kişi karşı çıksa da bence bu sınav çok aday, az kadro olduğu için gerekli. İşe alırken mutlaka bir kriter olmalı. Bu yüzden sınavın nispeten adaleti sağladığına inanıyorum. Adam kayırmacılığını aza indiriyor. Tıpkı ÖSS gibi. Tabii sistemi değişmeli. Öncelikle öğretmen kadrolarına girecek adaylara, Türkçe, Tarih ve Coğrafyanın yanında adayların alanlarıyla ilgili sorular da sorulmalı. Yani fizik öğretmenine fizik sorusu, beden eğitimi öğretmenine spor sorusu sorulması gerekir. Oysa mevcut sistemle devlet, matematik sorusu sorarak İngilizce öğretmeni işe almaya çalışıyor! Bu yanlıştan bir an önce dönülmeli. Alan soruları eğitim fakültelerinde görevli, konusunda uzman kişilerce yine ÖSYM’de hazırlanmalı. Aslında mülakat da işin içine girmeli ama öyle olunca araya torpil girmesi de muhtemel. Çok objektif bir jürinin iş başında olması lazım. Bundan ayrı, işe alınacak öğretmen sayısının her dönem 10.000 civarında olduğunu göz önüne alırsak mülakat, bu zaman darlığında kayıp anlamına gelir; şu durumda bile atama sonuçları yeterince geç açıklanıyor; bir okula yerleştirilemeyen adaylar özel okullarda çalışma fırsatını kaçırıyor. O yüzden mülakat olası bir şey değil.

Uzun sözün kısası, eğer sınav öğretmenler için üç oturumda yani 1- Genel Kültür-Genel Yetenek, 2-Alan Sınavı ve 3- Eğitim Bilimleri başlıkları altında yapılırsa, öğretmen alımlarındaki sorunun büyük ölçüde çözüleceğini ve sınavda daha az kişinin canının yanacağını düşünüyorum. Son zamanlarda Milli Eğitim Bakanlığı da bunu düşünmeye başladı. Fakat alan sınavını ayrıca kendi yapmakta ısrar ediyor. ÖSYM’nin artık işin ustası olduğu kanısına vardığım için yeni sistemin, tüm soruların ÖSYM tarafından hazırlanması şartıyla gerçekleşmesini umuyor; KPSS’ye girecek tüm adaylara başarılar diliyorum.

Şans ve sabır sizinle olsun!

28 Haziran 2007 Perşembe

Evdeyim

Uzun ve eziyetli geçen bir otobüs yolculuğunun ardından nihayet evdeyim.

Daha önce de yazdığım gibi otobüs yine dolmuş gibiydi. Mesafe uzun olduğu için sabit yolcu sayısı azdı. Tahmin ettiğimden çok daha az öğretmen vardı otobüste. İşte dolmuş-otobüsten manzaralar:

* Batıya iki doğulu aile daha yerleşiyor. Hurçlara doldurmuşlar eşyalarını; hurraaa binip hurraaa iniyorlar. Aslında geldikleri yer de kötü değil. Anlamak zor.

*50 yaşlarında bir adamla 15 yaşlarında bi kızcık yan yana oturuyor; “lütfen kocası olmasın, lütfen babası olsun” diyorum içimden. İnerlerken babası olduğunu anlıyor, mutlu oluyorum.

*Neneleriyle akrabalarını ziyarete gelen ana okul çağında çocuk çok bu sefer. Sevdim ikisini. Bir tanesi afacan; Türkçe de öğretmişler, soru soruyorum, cevap veriyor. Diğeri hüzünlü, ne yapsam gülümsetemiyorum. Çocuğun yüzü şiş gibi, çizikler de var. Dövülmediğini umuyorum. Ya öyleyse diye üzülüyorum.

*Sıkılınca kulaklığımı takıp müzik dinliyorum. Yöresel giysili kadınların ve adamların olduğu otobüse Eric Clapton gitmiyor. Bulutsuzluk Özlemi’ne geçiyorum. Duruma uyuyor: “Pamuk tarlasında, güneşin altında, kadın erkek yan yana, yapardılar çapa. 15 çocuk vardı, iki de kaynana. Çocuklar çıplak, oldular sıtma.”

*Otobüs, evden doğuya giderken uğramadığımız ilçelere de uğrayınca sabrım zorlanıyor. “Neyse” diyorum, “eve gidiyorsun”.

*Otobüsün uğrayıp da yolcu aldığı her yerde bileti birden fazla kişiye satma sorunu yaşanıyor. Sonunda ne yapıyorlarsa yapıyorlar, o kadar kişi ayakta kalmadan otobüse sığıyor, sorun çözülüyor.

*Oturduğum yerin camına yakın yerde çıkaranlar için poşetler var, muavin ne zaman gelip de ondan alsa “şimdi öğürme sesi gelecek, şimdi koku duyulacak ” diye içim bir tuhaf oluyor. Önlemimi önceden alıp MP3 çalarımın sesini az daha açıyor, ağzımdan nefes almaya başlıyorum. Koku duyulmadığından emin olunca normale dönüyorum.

* “Batıya, doğudan her gün en az bir sefer yapıldığına göre kim bilir her gün ne kadar insan oralara gidiyor.” diye geçiriyorum içimden, sonra da nasıl her şeyi görüp de gelişime ve değişime bu kadar kapalı olduklarını anlamaya çalışıyorum. Anlayamıyorum.

*Yoldan geçerken, tercih sırasında “Şu okulu da yazayım mı? Yok yazmayayım.” deyip de sonradan puanımın oraya yettiğini öğrendiğim köy okulunu görüp “tüh be, eve bayağı yakınmış” diye iç geçiriyorum.

Sabah bindiğim otobüsten gece iniyorum. Eve varır varmaz bayılırcasına uyuyorum. Var mı ev gibisi!

25 Haziran 2007 Pazartesi

İki Gün

Bize izin çıktı! Haberi öğrenir öğrenmez Cumartesi gününe aldığım bileti Çarşamba sabahına değiştirdim.


Yaşamak ne güzel!



Bu arada öğretmenlik mesleğiyle ilgili açığa kavuşturmak istediğim bir iki şey var:

1- Öğretmenlerin yaz tatili 3 ay değil, 2 aydır. “2 ay da çok, söylediğine bak!” demeyin. Sesinizi ve psikolojinizi ancak düzeltiyorsunuz. Peki tatil neden 2 ay? Çünkü okullar açılırken ve kapanırken ikişer haftalık seminer dönemlerimiz oluyor. Bu seminer dönemlerinde her öğretmene bir konu veriliyor (çocuk hakları, öğrenme bozuklukları, desimal dosya vb.) ve o öğretmen diğer meslektaşlarına aldığı konuyu sunum şeklinde anlatıyor. Bundan ayrı, yıl sonu değerlendirmesi, eğitim stratejileri vs. yapılan toplantılarda tartışılıyor.

2- Biz doğuda görev yapan öğretmenler diğer bölgelerde çalışan meslektaşlarımızdan daha fazla maaş almıyoruz. Peki almalı mıyız? Evet, almalıyız. Aynı koşullarda çalışmıyoruz çünkü.

Yine bavul toplama zamanı geldi.

24 Haziran 2007 Pazar

Her Şeyden Uzak, Herkesten Uzak

Burada her şeyden o kadar uzaktayım ki kendimi Azerbaycan’a şantiyeye çalışmaya gitmiş inşaat mühendisi gibi hissediyorum. Bazen internete girmek beni alt üst ediyor. Çünkü internette insanların neler yaptığından, konserlerden, festivallerden haberdar oluyor ve “orada olmayan” konumumdan ötürü üzülüyorum. Ben yokken insanlar şahane eğleniyormuş, her gün yeni bir mekan keşfediyormuş, benimkinden başka herkesin günleri masalsı geçiyormuş hissine kapılıyorum. İki gün sürüyor o hüznü üzerimden atmam. Dağılıyorum.

15 Haziran 2007 Cuma

İlk karne dağıtışım ama daha da önemlisi...

Aylardır buradayım. Bugün ilk defa karne alan değil karne dağıtan oldum. Takdirleri, teşekkürleri alırken çocukların yüzlerindeki heyecana tanıklık ettim. Bol bol fotoğraf çektim. Değişik bir duyguydu.




Ama bugünün, yani 15 haziranın, benim için daha önemli bir anlamı var. BUGÜN BENİM CANIM ABİMİN DOĞUM GÜNÜ! Onun, benim bugün öğretmen olup kendi ayaklarım üstünde durmamda çok büyük etkisi ve emeği var. Üniversite hayatım boyunca bana maddi manevi her anlamda destek oldu. Yardımını bir an olsun esirgemedi. Üniversite hayatım öncesinde de onun önceden keşfederek gittiği yollardan zaman kaybetmeden gitmemi sağladı. Ben onun sayesinde hiç kötü müzik dinlemedim mesela, çünkü; önceden kim iyi müzik yapıyor, kim kötü öğrenmiş ve bunları benimle paylaşmıştı. Canım abicimm, çekirdek ailemizin ilk çocuğu olarak bana daha sancısız bir çocukluk ve gençlik dönemi yaşattığın için sana minnettarım. SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM. İYİ Kİ VARSIN, İYİ Kİ DOĞDUN!

11 Haziran 2007 Pazartesi

Kandırıldık!

'Şeyh günahtır dedi.' Köyün ağası, kızını liseye göndermemekte direniyor. Oysa çok ümit vermişti bize yıl boyunca. Okulumuzdan mezun olacak ilk kızlardan biri, ağanın kızı okuyacak ve köydeki diğer babalara örnek teşkil edecekti. OKS'ye başvurusunu kendi ellerimizle yapmıştık. Bu sabah ağanın onu son anda sınava göndermediğini öğrendik. İş işten geçtikten sonra. Kandırıldık. Hemen kızımızı ziyaret ettik. İsyanlarda. Haklı olarak. İntihardan bahsediyor. Haksız olarak. Pes etmeden mücadeleye devam etmek gerek. Elimizden geleni yapacağız. Şimdilik ikna konuşmaları yapıyoruz. Bizi idare ediyor gibi görünüyor. Her zamanki gibi. Yılmayacağız.