27 Eylül 2007 Perşembe

Babu

Meslek lisesi öğrencileri için okula servis var. Evim uzakta olduğundan ben de bu öğrenci servisine geçen haftadan beri biniyorum. Yoksa okulla ev arası yürüyerek tam yarım saat sürüyor. Fakat servisin şoförüyle baştan beri bir türlü konuşamıyorum. Cesaretsizliğimden değil, birbirimizi anlayamadığımızdan. Üç kere denedim. Sorduğum her şeye kırık Türkçe'siyle başka yanıtlar veriyor, ben de her seferinde aldığım cevaplardan tatminsiz, içimden 'sonra bir daha konuşayım' diyerek yanından ayrılıyorum. Adam sürekli sinirli ama komik bir sinirliliği var, aceleci. Esmer, sıska, ince bıyıklı, kepçe kulaklı, kısa boylu, hafif kambur. Amerikan filmlerindeki Hintli taksi şoförlerine benziyor. Servis çok eski, üstelik şoför mahalinde cırtlak renkli yapma çiçekler asılı. Adamın bir tek adı 'Babu' değil; Cabo, yani Cabbar. Bir gün ağzımdan Babu kaçıverecek diye korkuyorum.

25 Eylül 2007 Salı

Helikopterler

Çok askeri helikopter geçmeye başladı yine üstümüzden. Özellikle de köy kırsalından. Dağda bir şeyler oluyor. Olmasın.

23 Eylül 2007 Pazar

Güzel Evim

Bu pazarı evde geçirdim. Evimdeyken kendimi doğuda, ufacık bir yerde değil de İstanbul'da, Ankara'da ya da beğendiğim herhangi büyük bir şehirdeymiş gibi hissediyorum. Ev demek internet demek; internette vakit geçirip günlüğü yazdığım, yakınlarımla görüştüğüm zaman daha da artıyor mutluluğum. Evim evim, güzel evim; duvarlarını, tavanını sevdiğim evim!

22 Eylül 2007 Cumartesi

Akşam Gezintisi

Balkondan dışarıyı seyrederken fark ettim: hava kararmasına rağmen yerli kadınlar üçerli beşerli topluluklar halinde sokakta geziyor. Yanlarında erkek çocuk bile yok. Bir yere varma telaşında değiller. Öyle geziyorlar. Şaşırdım.

21 Eylül 2007 Cuma

Düello

Elimde kitaplarla okuldan eve dönüyordum. Yolun sol tarafındaydım. Her gün önünden geçtiğim çöpün arkasında her zamanki gibi bir inek vardı. Yürümeye devam ettim. Ben adım attıkça inek de çöpün arkasından yola çıkıyordu. Durdum. İnek de durdu. Yolun sağındaki çocuklar ve az ötemdeki bakkal merakla ikimizi izliyordu. İnekle göz göze geldik. Ben hemen gözlerimi kaçırdım. Durmakla gitmek arasında kalmıştım. Ben adım atmaya yeltendikçe inek de hamle yapıyordu. Yol ya onun olacaktı ya benim. Üçüncü ihtimali aklıma getirmemeye çalışıyordum. Orada dikildikçe çocukların maskarası oluyorduk. Bu durum ineğin de hoşuna gitmiyordu. Yan yan bakıp ineği şöyle bir süzdükten sonra beni bir deli cesareti aldı ve yürümeye karar verdim. Yolu kaptıracağından korkarak o da ilerlemeye başladı. Birbirimize iyice yaklaşmıştık ki ben sıklaştırdığım adımlarımla fark atarak onun yolunu dikey kestim ve güvenli bölgeye ulaştım. Sonra da suratımdaki yarım gülümsemeyle arkama bakıp nabeeer dercesine gözlerinin ta içine baktım. Umursamaz bir tavır takınarak yolun karşısına geçti.

20 Eylül 2007 Perşembe

Gerçek Okul Gibi

Liste açıklandı. Beni haftanın üç günü meslek lisesine görevlendirmişler. Liseye verdiklerine sevindim çünkü hazır görevlendirmişlerken ergenlerle de çalışayım, deneyimim olsun istiyordum. Bugün derslere girip öğrencilerle tanıştım. Hepsi gayet sakin, temiz ve akıllı çocuklar. Formaları güzel. Öğretmenleri de sevdim. Bir ikisi zaten önceden arkadaşımdı. Diğerleri de rahat insanlar. Yaş ortalaması yüksek. Çoluğa çocuğa karışmış olanları var aralarında. Müdür, yirmi yıllık yerli bir öğretmen. Memur var, hizmetli var, kantin var. Bu durumdan hoşnutum. Ne de olsa bizim köy okulu, öğretmenlerinin 23 olan yaş ortalamasıyla daha çok bir toplumsal sorumluluk projesini andırıyor.

19 Eylül 2007 Çarşamba

Şenlik

Bir gün önceden bana düşenleri alıp içine yerleştirdiğim poşete evdeki naylon terliklerimi de ekledim. Üzerime, en sevmediğim kumaş pantolonumla giymekten bıktığım için uzun süredir yüzüne bakmadığım gri tişörtümü geçirdim. Servise binip poşetimi, diğer poşetlerin yanına oturttum. Okula gittik. Çocuklar bizi bekliyordu. Andımız'dan sonra öğretmenler odasına gidip hazırlandık. Ayakkabılarımızı çıkarıp terliklerimizi giydik, pantolonlarımızın paçalarını sıvadık. Okulumuzun, müdür odasındaki tek bilgisayarından müzik açtık. Poşetlerdeki temizlik malzemelerini çıkartıp en köşedeki sınıfa yollandık. İşte ayda bir gerçekleştirdiğimiz büyük okul yıkama şenliğimiz böyle başladı. Müdürümüz çeşmeye taktığı hortumu bize ulaştırdı. Toz deterjanları yerlere serptik. Birkaçımız sınıfı fırçalarla köpürttürken birkaçımız da kahverengileşen suyu çekpaslarla sınıftan dışarı attı. Camları sildik, sıraları temizledik. Dolapların tek tek tozunu aldık. Tuvaletleri çamaşır suyuyla dezenfekte ettik. Arada çalan müzikte oynamayı da ihmal etmedik. İşin büyük bölümünü biz, onumuz yaptık; öğrencilerimiz de bize yardım etti. Okulumuzun temizliğini, sorumluluk alsınlar, ekip çalışmasını öğrensinler ve okula özen göstersinler diye her zaman öğrencilerimizle beraber yaparız. Onlara, işe yaramadıkları duygusuna kapılmayacakları hafif işler veririz. Günün sonunda herkes okuldan yorgun ama mutlu ayrılır. Bugün de, istisnasız hepimiz iyi bir iş yapmanın verdiği hazla evlerimize vardık.

17 Eylül 2007 Pazartesi

Okul Açıldı

Düşündüğüm gibi olmadı. Öğrencilerimizin çoğu, özellikle ikinci kademe yani bizim kademe, okula gelmedi. Yine de gelenlerle yaz tatilinden bahsettik. Bir kısmı Düzce taraflarına fındığa gitmiş, bir kısmı da Ege'ye domatese. 'Öğreaaatmaaanii, orada doma diyorlar!' Parasal ihtiyaçtan çok, gezmek görmek amacıyla gittiler oralara. Yoksa bizim köy öyle fakir değil. Ama gezememişler söylediklerine göre. Bir tek çalıştıkları tarlaları, kaldıkları evleri bir de yolda nerelerden geçtilerse oraları görmüşler. Biraz hayal kırıklığı vardı sözlerinde. Biri gurbetin ne kadar zor olduğundan bahsetti. Biz iyi dayanıyormuşuz ona göre. Doğrudur dedim.

Günün geri kalanında sınıfları düzenledik. Sonra cumadan sözleştiğimiz üzere ağanın evine gittik. Ağa yine ortalarda yok. Karısına nedenini sorduk. Kadın bizim geleceğimizi söylememiş. Biraz daha üstüne gidince, ağanın karşı çıktığı şeyler hakkında söz söyleyemediğini, söylerse üzerine kuma gelmesinden korktuğunu belirtti. Bence bize abartarak anlatıyor. Israrla onun kızını okula göndermek isteyip istemediğini sordum. Bu sefer kaçamak cevaplar vermedi. İsterim dedi. Sonra da ağanın üzerinde etkisi olan amcasından bahsetti. O ılımlı yaklaşıyormuş eğitime. Onunla konuşup desteğini alırsak belki bu işi başarabilirmişiz. Adamın adını, adresini aldık. Bu sefer en azından elimizde bir şeyler olduğundan daha umutlu ayrıldık evden. Oradan okumak isteyen diğer kızımızın evini ziyaret ettik. Bu evin babası da ortada yoktu. Anneyle konuştuk. Bin türlü bahane öne sürdü. Servis yokmuş, olsa da paraları yokmuş, paraları olsa da kızın köyde adı mı çıkarmış, oralara nasıl göndersinlermiş (Oralar köye arabayla 15 dk uzaklıkta.). Baktık bahaneler bitmiyor, biz de can damarından girdik söze: Okursa maaşlı işi olur, size bakar. Bunları söyleyince yumuşadı. Dört sene dedik, dört sene sonra ayda 800 lira kazanabilir. Hem de köydeki anaokulunda. Kız meslekte sadece kız çocukları öğrenim görüyor, servisi milli eğitim müdürlüğü ücretsiz sağlıyor. Öğrenciler her ay, ilköğretimde olduğu gibi, karşılıksız para da alıyor devletten. Kızlar okulu bitirince de ana okullarında usta öğretici oluyorlar, hemen iş bulabiliyorlar. Hem biz yardımcı oluruz o okurken. Bayağı etkili oldu sözler, ama anne topu babaya atmaktan da geri kalmadı. Adam şehir dışındaymış, bir hafta sonra gelecekmiş. Bunları ona da söylemeliymişiz. Söyleyeceğiz tabii. O vakte kadar da hem servis araştıracak hem de kız meslek lisesine durumdan bahsedip desteklerini almaya çalışacağız. Kayıt tarihleri geçti ama böyle bir durumda sorun çıkartacaklarını sanmıyorum.

15 Eylül 2007 Cumartesi

Yine Haftanın Sonu

Sıkıcı hafta sonları başladı. Yapılacak şeyler sınırlı, çok sınırlı. Kış olduğu zaman kabullenebilir bir durum ama yaz olunca, genç olunca... Öğretmenler, birbirimize gidip geliyoruz anca. Burada birbirimizden başka kimseciklerimiz yok. Umarım geçen dönemden planladığımız gibi çevre illeri gezebiliriz. Yoksa bu hafta sonları geçmek bilmeyecek.

14 Eylül 2007 Cuma

Yılmadık

Ağanın kızının en azından Kız Meslek Lisesi'ne yazdırılması için verdiğimiz çaba sürüyor. Anneyi ziyaret ettik. Biliyoruz ki babaları etse etse anneler ikna edebilir. Fakat anne pek ikna olmuşa benzemiyor. Daha çok bizi bir an önce başından savmak telaşında. Sürekli 'Babasıyla konuşun.' diyor; 'Babası şimdi evde yok.'. O Kürtçe konuşuyor, biz Türkçe; öğrencilerimiz çevirmenlerimiz. Bir sonuç alamıyoruz ama pazartesi tekrar gelip hem kendisiyle hem de ağayla konuşacağımıza dair söz alıyoruz. Evlerimize gitmek için servise bindiğimizde ağayı evden çıkarken görüyoruz. Bu bizi daha çok hırslandırıyor.

11 Eylül 2007 Salı

Toplantı

Bugün ilçede branş öğretmenlerinin genel toplantısı vardı. Konuşmacılar ilköğretim müfettişleriydi. Bize yönetmeliklerdeki değişiklerden bahsettiler; günlük ders planları, sağlık raporları, ek dersler hakkında bilgi verdiler. İngilizce derslerinde hep olan fakat bizim ülkemizde diğer branşlar için yeni uygulamaya konulan, öğretmene özel "klavuz kitaplardan" bahsettiler. Artık hiçbirimiz günlük ve yıllık ders planı yapmayacakmışız. Çünkü klavuz kitaplarda dersi nasıl işlememiz gerektiği zaten yazıyor. Bizim için büyük kolaylık oldu.

10 Eylül 2007 Pazartesi

İn Lan!

Bugün servis şoförünü, öğrencilerimize 'lan' ya da 'kız' diye hitap etmemesi konusunda uygun bir dille uyardım. Utandı.

7 Eylül 2007 Cuma

Çilemiz Bitmeyecek Mi?!

Biz branş öğretmenlerinin ek ders çilesi başladı yine. Okulunda ders saatini dolduranların işi kolay, dertleri yok. Bizim gibi küçük köy okulu öğretmenleri ise her yıl gerilmekte. Mesela bizim okulda bu yıl altılar açılmadı. Maaş karşılığı bile dolmuyor ders saatlerimiz. E, bir kilometre ötemizdeki köyde de ilköğretim okulu var; onların da Türkçe, İngilizce, Matematik öğretmeni var. Ne yapacağız? Mecburen bölüneceğiz yine. İki gün kendi okulunda, üç gün tanımadığın bir okulda. Ne oraya aitsin ne buraya! Hani doğuda açık vardı? Benim bulunduğum yerde yok öyle bir şey. Bir sürü matematik öğretmeni atamışlar bu dönem. Matematik öğretmeni ihtiyacı olmayan okula da atamışlar. Ne olacak onlar? Okul öncesi ve sınıf öğretmeni açığı had safhada, onlardan atamamışlar. Milli Eğitim Bakanlığı'nı hiç ama hiç anlamıyorum.

6 Eylül 2007 Perşembe

Odam

Burası geçici bir mekan olarak görüldüğü için evlere pahalı eşyalar alınmıyor. Zaten eşyalar özelde bir karyola, bir yatak, bir gardrop, bir masa, bir sandalye; genelde çamaşır makinesi, buzdolabı, kanepe ve televizyondan oluşuyor.


Eşyaları kargoyla götürmek, yapılan masraf kadar tutuyor, bu yüzden öğretmenler ayrılırken eşyalarını çoğu kez ikinci el dükkanlarına satıyor, ya da yeni atanan bir öğretmen varsa ona devrediyor. Kısaca, herkesin işine yarayacak gözden çıkarılabilir eşyalarınızın olması lazım.

Yine de burada dışarda zaman geçirecek mekan pek olmadığından evdeki mutluluk önemli. O yüzden, odamı mümkün olduğunca zevkime uygun hale getirmeye çalıştım. IKEA'dan bugünleri düşünerek alıp valizde ta buralara getirdiğim düzenleyicilerimi astım, Japon feneri avizemi taktım. Onlara baktıkça mutlu oluyorum.

5 Eylül 2007 Çarşamba

Evim

Geçen dönemden bir arkadaşımla eve çıkmak üzere anlaşmıştık. Sonunda bunu başardık ve ben yurttan kurtuldum.

Evim, ilçenin merkeze biraz uzak kalan mahallelerinin birinde. Apartmanımda daha çok memur aileleri oturmasına rağmen mahallenin geri kalanında yerli aileler bulunuyor. Bu yüzden mahalleye gündüzleri oyun oynamak için bir sürü çocuk dökülmekte. Odam mahalleye bakıyor. Çocukların bağırtılarını duyuyorum. Dediklerini anlamıyorum. Pencereden ne oynadıklarını merak edip oyunlarını izliyorum. Kavga ettiklerini sandığım çocuklar (dilleri dolayısıyla gırtlaklarından kavga ediyorlarmışçasına ses çıkıyor), meğerse mahalleyi bölen geniş caddenin kenarında ona yol boyunca eşlik etmiş arktaki sığ suya, şişe kapaklarını aynı anda bırakıp yarıştırıyorlarmış. -Çocukken anneannemin bağındaki arkta biz de bu oyunu oynamaktan büyük keyif alırdık.- Birkaç çocuk bizim evin karşısındaki boş arsada, sanırım, geçen yıl verilen okul kitaplarını parçalar halinde yakıyor. (Devletin ders kitaplarını her yıl parasız vermesi iyi bir uygulamaymış gibi görünse de bu, kitapları çocukların gözünde değersizleştirip onları kitaplarına iyi bakmaktan ve başkalarıyla paylaşmaktan alı koyuyor: Seneye yenisini veriyorlar nasılsa yeaa!!) Yöresel giysiler içindeki bir kadın çocuklardan birinin arkasından taş atarak onu kovalıyor. Galiba gerisindeki ağlayan çocuk onun. Ağlatan çocuksa hiçbir darbe almadan kaçmayı başardı. İnekler çöpleri karıştırıyor. Caddeden arada sırada araba geçiyor. Kızlar sabah çırpıp damlara serdikleri halıları toplarken şakalaşıyor. Güneş ışınlarının elini buralardan çekmesiyle beraber mahalledeki çocuk sayısı da azalıyor. Birazdan tamamı yok olacak. Çocukların yerini, eline yeni araba geçmiş yeni yetme erkekler alacak. Geç vakitte sokağa çıkmamak lazım.

3 Eylül 2007 Pazartesi

Serviiise, serviiise!

Okula tam kadro gittik bugün. Herkes birbirini ilk olarak serviste gördü. Şoför abimizin bizi gördüğüne gerçekten sevindiği gözlerinden anlaşılıyordu: “Hoş gelmişsiniz hocalar, naasılsınız?” “İyiyiz abi, sen nasılsın?” “Biz de iyiyiz vallah, çok şükür.”

Yolda yine birimizi almak için duran servisimize halktan insanlar dolmuş sanıp binmek için yanaştı ve şoförümüz her zamanki gibi “serviiise, serviiiise” diye bağırdı. Servise, servisin Kürtçe’si. Özlemişim. İstemsiz gülümsedim.

Okula ulaştığımızda kötü bir manzarayla karşılaşmaktan korkarak kapıyı açtık ama her şey yerli yerindeydi. Okulumuz pek kirlenmemişti bile. -Yine de dersler tam başlamadan okulun temizliği bizi bekler.- Öğretmenler odasını havalandırmak ilk işimiz oldu. Sonra da kanepelere yerleşip başladık yaz tatilinden konuşmaya. Arada birinci sınıfa öğrenci yazdırmaya gelenler oldu, onlarla ilgilendik. Sonra ağanın kardeşi bizi çağırmış, onun evine çay içmeye gittik. Oradan da servisle tekrar evlere dağıldık.

2 Eylül 2007 Pazar

Yaz Tatilinin Ardından

Koskoca iki aylık tatil bitti. Anne, baba, kardeş ve İstanbul’la hasret giderdim, akrabaları ziyaret ettim, arkadaşlarımla görüştüm.

Otobüs-dolmuşlarla görev yaptığım yere giderken elbette geçen gelişimle aynı duygular içinde değildim. Bu sefer, yurtta yer olmasa bile evinde konaklayabileceğim arkadaşlarım vardı, çevrem vardı, neyle karşılaşacağımı biliyordum. Bir tek yurtta oda arkadaşlarımın nasıl insanlar olacağı beni korkutuyordu. Gerçi hemen eve çıkmaktı planım ama ne de olsa geçen sene pek güzel anılarım olmamıştı. Resepsiyonda beni verdikleri odada kimlerin olduğunu aslında cevabı duymak istememe rağmen sordum. Neyse ki sevineceğim bir yanıt aldım. Gidip odaya yerleştim. Diğer iki kişiyle tanıştım. İyi insanlar çıktılar. Hatta arada eve çıkmaya karar vermekle yanlış mı yapıyorum acaba diye aklımdan geçirmiyor değilim.

Arkadaşlarımın hiçbirini görmedim henüz. Uzun yol yorgunluğunu atması kolay değil. Okuldakileri yarın, diğerlerini de zaman içerisinde göreceğim.