28 Haziran 2007 Perşembe

Evdeyim

Uzun ve eziyetli geçen bir otobüs yolculuğunun ardından nihayet evdeyim.

Daha önce de yazdığım gibi otobüs yine dolmuş gibiydi. Mesafe uzun olduğu için sabit yolcu sayısı azdı. Tahmin ettiğimden çok daha az öğretmen vardı otobüste. İşte dolmuş-otobüsten manzaralar:

* Batıya iki doğulu aile daha yerleşiyor. Hurçlara doldurmuşlar eşyalarını; hurraaa binip hurraaa iniyorlar. Aslında geldikleri yer de kötü değil. Anlamak zor.

*50 yaşlarında bir adamla 15 yaşlarında bi kızcık yan yana oturuyor; “lütfen kocası olmasın, lütfen babası olsun” diyorum içimden. İnerlerken babası olduğunu anlıyor, mutlu oluyorum.

*Neneleriyle akrabalarını ziyarete gelen ana okul çağında çocuk çok bu sefer. Sevdim ikisini. Bir tanesi afacan; Türkçe de öğretmişler, soru soruyorum, cevap veriyor. Diğeri hüzünlü, ne yapsam gülümsetemiyorum. Çocuğun yüzü şiş gibi, çizikler de var. Dövülmediğini umuyorum. Ya öyleyse diye üzülüyorum.

*Sıkılınca kulaklığımı takıp müzik dinliyorum. Yöresel giysili kadınların ve adamların olduğu otobüse Eric Clapton gitmiyor. Bulutsuzluk Özlemi’ne geçiyorum. Duruma uyuyor: “Pamuk tarlasında, güneşin altında, kadın erkek yan yana, yapardılar çapa. 15 çocuk vardı, iki de kaynana. Çocuklar çıplak, oldular sıtma.”

*Otobüs, evden doğuya giderken uğramadığımız ilçelere de uğrayınca sabrım zorlanıyor. “Neyse” diyorum, “eve gidiyorsun”.

*Otobüsün uğrayıp da yolcu aldığı her yerde bileti birden fazla kişiye satma sorunu yaşanıyor. Sonunda ne yapıyorlarsa yapıyorlar, o kadar kişi ayakta kalmadan otobüse sığıyor, sorun çözülüyor.

*Oturduğum yerin camına yakın yerde çıkaranlar için poşetler var, muavin ne zaman gelip de ondan alsa “şimdi öğürme sesi gelecek, şimdi koku duyulacak ” diye içim bir tuhaf oluyor. Önlemimi önceden alıp MP3 çalarımın sesini az daha açıyor, ağzımdan nefes almaya başlıyorum. Koku duyulmadığından emin olunca normale dönüyorum.

* “Batıya, doğudan her gün en az bir sefer yapıldığına göre kim bilir her gün ne kadar insan oralara gidiyor.” diye geçiriyorum içimden, sonra da nasıl her şeyi görüp de gelişime ve değişime bu kadar kapalı olduklarını anlamaya çalışıyorum. Anlayamıyorum.

*Yoldan geçerken, tercih sırasında “Şu okulu da yazayım mı? Yok yazmayayım.” deyip de sonradan puanımın oraya yettiğini öğrendiğim köy okulunu görüp “tüh be, eve bayağı yakınmış” diye iç geçiriyorum.

Sabah bindiğim otobüsten gece iniyorum. Eve varır varmaz bayılırcasına uyuyorum. Var mı ev gibisi!

1 yorum:

Kirpikteki Gözyaşı dedi ki...

Merhaba:) Otobüs yolculuğunun ne kadar maceralı olduğunu çok iyi anlayabiliyorum. Geçen sene uçakla Erzurum'a gidip oradan Erzincan'a geçmiştik. 1 saat 10 dak.da Erzurum'a gittik ama Erzincan'a ancak 3,5 saatte gidebilmiştik. Otobüs dolmuş mantığıyla her adım başı yolcu alıyordu. Dediğiniz gibi boş neresi varsa yolcular oraya oturtuluyordu. Hala bunların olması komik!!!Ayrıca büyük şehre gelen bazı insanların kendilerini bir parça da olsa geliştirmeyişlerini ben de anlayamıyorum. Belki bu sizler sayesinde olacak! Eğitim Eğitim Eğitim!!!Blogunuz hayırlı olsun:)