2 Mart 2007 Cuma

Derebeylik

Köyün ağası var. Eskisi zamanlardaki gibi bir ağa olmasa da köy halkının üzerinde etki sahibi ama ağa izin vermedi diye kızları okula göndermeme gibi bir şey yok mesela. Ağa daha çok danışman ve sözcü görevlerinde; köyün bürokratik işlerini de o hallediyor. Örneğin köye yol yapılması ya da su şebekesinin döşenmesi ona bakıyor. Hatta biz de bir ihtiyacımız olduğunda ona söylüyoruz. Muhtar var ama o, diğer köyde. İki köy bir idare ediliyor, nüfusları toplamda bir muhtarın idare edebileceği kadar ediyor çünkü. Muhtarı da ağa seçmiş söylediklerine göre.

Ağa, o filmlerde gördüğümüz Şener Şen tipinde zalim bir ağa değil ama onunla benzeşen noktaları var. Bizim ağa da köyü bir geçim kaynağı olarak görüyor. Bir ihale alınacağı zaman ağanın şirketi alıyor ihaleyi. Ağa köyün gelişmesini biraz da o yüzden istiyor. Bizim ilköğretimi de ağanın inşaat şirketi devletten ihaleyi alıp yaptırmış. Bu aralar köye futbol sahası yaptırmak derinde. Sonrasında da bize köyde lojman yapmak istiyormuş.

Köy halkı ağaya bir ağaya gösterilmesi kadar saygı gösteriyor. Tuhaftır, o kadar otoriter olmamasına rağmen köydeki her evde ağanın büyük boy bir vesikalık resmi var.

Onun dışında ağa, açık görüşlü bir adama benziyor. Kızı bizim okulda 8. sınıfta. Ne zaman ‘Okutacak mısın?’ diye sorduğumuzda, ‘Evet.’ diyor. Bakalım. Sonra eşinin üzerine kuma getirmemiş, bu da bir artı. Buralarda çok eşlilik hala devam ediyor. Ağanın karısının da köyde bir otoritesi olması lazım ki bizim öğretmenlerimiz ilk dönem ağanın evine gittiklerinde kadın bizim bayan öğretmenlere elini uzatmış öpsünler diye, bizimkiler de elini alıp sıkmışlar. Ağanın evi lüks değil. Hatta duvarların sıvaları dökülüyor. Yöre halkının lüks anlayışı farklı gerçi. Her evde hatta her ahırda klima var ama oturacak koltuk yok. Söylediklerine göre buralarda zenginlik tarla sahibi, daha doğrusu mülk sahibi olmakmış. Bu zenginlik günlük yaşantılarına yansımazmış. İlginç.

Hiç yorum yok: